اَلْقَشْبُ [el-kaşb] (kâf’ın fethi ve şîn-i mu’cemenin sükûnuyla) Bir şey’e şey’-i âher katıp karıştırmak ma’nâsınadır; yukâlu: قَشَبَ السَّمَّ بِالطَّعَامِ إِذَا خَلَطَهُ بِهِ Ve bir kimseye zehr içirmek ve kılıç ve bıçak makûlesini zehr ile suvarmak ma’nâsınadır; yukâlu: قَشَبَهُ السَّمَّ إِذَا سَقَاهُ بِهِ Ve bir kimseyi bir mekrûh ve müstehcen şey’e yâhûd bir murdâra uğratmak ma’nâsınadır; yukâlu: قَشَبَهُ إِذَا أَصَابَهُ بِالْمَكْرُوهِ أَوِ الْمُسْتَقْذَرِ

قَشْبٌ [kaşb] İftirâ ve bühtân eylemek ma’nâsınadır; yukâlu: قَشَبَ عَلَيْهِ أَيِ افْتَرَى عَلَيْهِ Ve senâ ve mahmidet yâhûd kadh ve mezemmet kesb eylemek ma’nâsınadır; yukâlu: قَشَبَ فُلاَنٌ إِذَا اكْتَسَبَ الْحَمْدَ أَوِ الذَّمَّ Ve bir şey’i fesâda verip tebâh eylemek ma’nâsınadır; yukâlu: قَشَبَهُ أَيْ أَفْسَدَهُ Ve bir kimseye yâ bir nesneye murdâr bulaştırmak ma’nâsınadır; yukâlu: قَشَبَهُ بِسُوءٍ إِذَا لَطَخَهُ بِهِ Ve bir kimseyi ta’yîr ü ta’yîb eylemek ma’nâsınadır; yukâlu: قَشَبَهُ إِذَا عَيَّرَهُ وَعَابَهُEsâs’ın beyânına göre bu ma’nâ mecâzîdir. Ve 'aklı gidermek ma’nâsınadır; tekûlu: قَشَبَكَ الْمَالُ أَيْ ذَهَبَ بِعَقْلِكَ Ve kılıca cilâ ve saykal ve zağ vermek ma’nâsınadır; yukâlu: قَشَبَ السَّيْفَ إِذَا صَقَلَهُ Ve bunların mecmû’u bâb-ı sânîden mutasarrıftır.

اَلْقَسْبُ [el-kasb] (kâf’ın fethi ve sîn’in sükûnuyla) Pek nesne, sulb ma’nâsına. Ve قَسْبٌ [kasb] Şol çekirdeği pek kuru hurmâya dahi derler ki ağızda dağıla.