اَلْعَضَلُ [el-'adal] (fethateynle) Baldırda olan balık etleri.

اَلْعَضِلُ [el-'adil] ('ayn’ın fethi ve dâd’ın kesriyle) عَضَلَةٌ ['adalet]i ya’nî balık eti çok olan kimse.

اَلْعُضَالُ [el-‘udâl] (غُرَابٌ [gurâb] vezninde) Pek müşkil maraza denir ki tabîbleri ‘âciz ve fürû-mânde ede; yukâlu: دَاءٌ عُضَالٌ أَيْ مُعْيٍ غَالِبٌ يَعْنِي عَلَى الْأَطِبَّاءِ Ve şol şedîd yemîne vasf olur ki aslâ istisnâ ve rücû’ ve insırâfı mümkin olmayıp kat’î ola; yukâlu: حَلْفَةٌ عُضَالٌ أَيْ شَدِيدَةٌ لَا مَثْنَوِيَّةَ فِيهَا Mütercim der ki مَثْنَوِيَّةٌ [mesneviyyet] istisnâ’ ve rücû’ ve insırâf ma’nâsınadır, niteki Nâbiga’nın işbu: “حَلَفْتُ يَمِينًا غَيْرَ ذِي مَثْنَوِيَّةٍ” mısrâ’ının şerhinde istisnâ’ ve rücû’la şerh olunduğunu Şihâb merhûm: ﴿إِنَّ اللهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ﴾ ve ﴿خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ﴾ kerîmelerinin tefsîrinde Beydâvî merhûmun فَهُمَا عَلَى عُمُومِهِمَا بِلَا مَثْنَوِيَّةٍ kavlinin şerhinde beyân eylemiştir.

عَضَلٌ ['Adal] (fethateynle) Bir kabîlenin ismidir ki o 'Adal b. el-Hûn b. huzeyme’dir.

اَلْعُضَلُ [el-'udal] (صُرَدٌ [surad] vezninde) ve اَلْعُضْلُ [el-'udl] (قُفْلٌ [kufl] vezninde) Âfât ve devâhîye ıtlâk olunur; müfredleri عُضْلَةٌ ['udlet]tir, غُرْفَةٌ [gurfet] vezninde. Ve عُضَلُ ['Udal] (صُرَدٌ [surad] vezninde) Bir mevzi’dir.

اَلْعَضْلُ [el-'adl] (فَضْلٌ [fadl] vezninde) Bir adamı sıkıştırıp tazyîk eylemek ma’nâsınadır; yukâlu: عَضَلَ عَلَيْهِ عَضْلًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا ضَيَّقَ Ve bir adamın işi pek düşvâr ve şedîd olmak ma’nâsınadır, gûyâ ki kendisini tazyîk eder; yukâlu: عَضَلَ بِهِ الْأَمْرُ إِذَا اشْتَدَّ Ve عَضْلٌ ['adl] ve عِضْلٌ ['idl] ve عِضْلَانٌ ['idlân] (‘ayn’ların kesriyle) Bir kimse bir hatunu ere varmaktan zulmen men’ eylemek ma’nâsınadır; yukâlu: عَضَلَ الْمَرْأَةَ عَضْلًا وَعِضْلًا وَعِضْلَانًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَالثَّانِي وَالرَّابِعِ إِذَا مَنَعَهَا الزَّوْجَ ظُلْمًا

اَلْعَادِلُ [el-'âdil] 'Adl ve dâd edici adama denir; bâb-ı sânîden ism-i fâ’ildir; cem’i عُدُولٌ ['udûl]dür, شَاهِدٌ [şâhid] ve شُهُودٌ [şuhûd] gibi.

اَلْعَضَلُ [el-'adal] (fethateynle) Bir adamın gövdesinde balık eti çok olmak yâhûd baldırının balık eti kaba ve yoğun olmak ma’nâsınadır; yukâlu: عَضِلَ الرَّجُلُ عَضَلًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا صَارَ كَثِيرَ الْعَضَلِ أَوْ ضَخُمَتْ عَضَلَةُ سَاقِهِ

اَلْعَضِلُ [el-'adil] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve اَلْعَضُلُ [el-'adul] (نَدُسٌ [nedus] vezninde) Sıfatlarda vasf-ı mezkûr üzere olan adama denir.

s. (n. u. عضلە) Muscles of the body.