اَلْوَرْبُ [el-verb] (vâv’ın fethi ve râ’nın kesriyle) Fâsid olan damar.

اَلْوَرَبُ [el-vereb] (fethateynle) Damar fâsid olmak; yukâlu: وَرِبَ يَوْرَبُ وَرَبًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ أَيْ فَسَدَ

s. (pl. اوراب) 1. The orifice of a hole or burrow. 2. A den, hole, burrow. 3. The interval between two ribs. 4. A lesser span, measured with the thumb and forefinger.

a. (fem. وربە) 1. Loose, pendulous, flabby. 2. Corrupt, spoilt.

a. Slanting, sloping; diagonal, out of square or out of perpendicular.

اَلْوِرْبُ [el-virb] (vâv’ın kesriyle) إِرْبٌ [irb] kelimesinde lügattir ki 'uzv ve endâma denir.

اَلْوَرَبُ [el-vereb] (fethateynle) Bir nesne fâsid ve tebâh olmak ma’nâsınadır; yukâlu: وَرِبَ الشَّيْءُ وَرَبًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا فَسَدَ Hâlen lisânımızda bir tarafa doğru kaçık ve mâ’il olan şey’e vereb ta’bîrimiz işbu fesâd ma’nâsındandır.

اَلْوَرْبُ [el-verb] (ضَرْبٌ [darb] vezninde) Vahşî cânver inine denir. Ve bedende iki eyegü kemiklerinin aralığına denir. Ve 'uzv ve endâm ma’nâsınadır. Ve فِتْرٌ [fitr] ma’nâsınadır ki baş parmakla سَبَّابَةٌ [sebbâbet] parmak açıldıkta hâvî olduğu mikdârdır ki سُرَّةٌ [surret] ta’bîr olunur. Ve dübüre denir, إِسْتٌ [ist] ma’nâsına. Ve fâre ve 'akreb yuvalarının ağızına denir. Cem’i أَوْرَابٌ [evrâb] gelir.

اَلْوَرِبُ [el-verib] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Fâsid ve tebâh olmuş nesneye denir; yukâlu: شَيْءٌ وَرِبٌ أَيْ فَاسِدٌ Ve gevşek ve salkı buluta denir ki feyz ve matarı me’mûl olmaya; yukâlu: سَحَابٌ وَرِبٌ أَيْ مُسْتَرْخٍ لاَ يُمْطِرُ Ve fâsid damara denir.

s. A being or becoming corrupt; corruption.