اَلنَّجْدُ [en-necd] (nûn’un fethi ve cîm’in sükûnuyla) Yüksek olan yer. Ve yüksek yol. Ve şol nesne ki onunla evi zînet ederler kıymetli metâ’lardan. Ve نَجْدٌ [necd] Maslahatın tîz gören kimseye dahi derler; yukâlu: رَجُلٌ نَجْدٌ فِي الْحَاجَةِ إِذَا كَانَ نَاجِيًا فِيهَا أَيْ سَرِيعًا Ve نَجْدٌ [necd] Bahâdır ma’nâsına da gelir. Ve galebe ma’nâsına da gelir; yukâlu: نَجَدْتُ الرَّجُلَ أَنْجُدُهُ إِذَا غَلَبْتَهُ

اَلنَّجَدُ [en-neced] (fethateynle) Dirilmek; yukâlu: نَجِدَ الرَّجُلُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ يَنْجَدُ نَجَدًا أَيْ عَرِقَ مِنْ عَمَلٍ أَوْ كَرْبٍ Ve كَرْبٌ [kerb] kâf’ın fethi ve râ’nın sükûnuyla gam ve rence derler.

اَلنَّجَدُ [en-neced] (fethateynle) Terlemek ma’nâsınadır; yukâlu: نَجِدَ الرَّجُلُ نَجَدًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا عَرِقَ Ve belîd ve kâhil ve künd-zihn olmak ma’nâsınadır; yukâlu: نَجِدَ الرَّجُلُ إِذَا بَلُدَ Ve fürû-mânde olmak ma’nâsınadır; yukâlu: نَجِدَ الرَّجُلُ إِذَا أَعْيَا

s. pl. انجد انجاد، نجود، نجاد،, pl. pl. انجدە) A high place, an eminence, a highland; hence, the highland interior country of the Arabian peninsula.

اَلنَّجِدُ [en-necid] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve اَلنَّجُدُ [en-necud] (عَضُدٌ [‘adud] vezninde) ve اَلنَّجِيدُ [en-necîd] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) Bunlarda şecî’ ve pür-dil adama denir ki sâ’irlerin 'âciz oldukları umûr-ı 'azîmeye nüfûz ve temşîte muktedir ola. Ve نَجِيدٌ [necîd] Magmûm ve gussa-nâk adama denir; مَنْجُودٌ [mencûd] gibi ma’nâ-yı sâbıktan me’hûzdur ve arslana ıtlâk olunur.

اَلنَّجْدُ [en-necd] (nûn’un fethi ve cîm’in sükûnuyla) Etrâf ve havâlîsinden mürtefi’ olan arza denir. Cem’i أَنْجُدٌ [encud] gelir ve أَنْجَادٌ [encâd] gelir ve نُجُودٌ [nucûd] ve نُجُدٌ [nucud] gelir zammeteynle. Ve نُجُودٌ [nucûd]un cem’i ki cem’ü’l-cem’ olur, أَنْجِدَةٌ [encidet] gelir.

(a. h. i.) : Arap yarımadasının orta bölgesi.

(a. s. c. : encâd, nicâd, nücûd) : 1) yüksek yer. 2) i. yiğitlik hâli. 3) i. gamlılık. 4) i. yol.

ihz. ar. Cezîretü’l-Arap’ın vasatlarında olan bir hıtta-i vâsiası ki, mürtefi olmakla oldukça meskûn ve mamûrdur.

اَلنَّجُودُ [en-necûd] (صَبُورٌ [sabûr] vezninde) Boynu uzun olan nâkaya ve dişi eşeğe denir, 'alâ-kavlin gebe olmaz olanlarına denir; yukâlu: نَاقَةٌ نَجُودٌ وَأَتَانٌ نَجُودٌ أَيْ طَوِيلَةُ الْعُنُقِ أَوْ لاَ تَحْمِلُ Ve işlek ve revende nâkaya denir ki yolda sâ’irleri sebk ve takaddüm eder ola; yukâlu: نَاقَةٌ نَجُودٌ أَيْ مَاضِيَةٌ مُتَقَدِّمَةٌ Ve sütü pek çok olan nâkaya denir; yukâlu: نَاقَةٌ نَجُودُ أَيْ مِغْزَارٌ Ve dâ’imâ yüksek yerlere çöküp oturur olan nâkaya denir; yukâlu: نَاقَةٌ نَجُودٌ إِذَا كَانَتْ تَبْرُكُ عَلَى الْمَكَانِ الْمُرْتَفِعِ Ve şol nâkaya denir ki gûyâ sâ’ir nâkalar ile mu’âraza eder gibi onlar sütü çok verince bu dahi çok verir ola; yukâlu: نَاقَةٌ نَجُودٌ كَأَنَّهَا تُنَاجِدُ الْإِبِلَ فَتَغْزُرُ إِذَا غَزُرْنَ Ve nebâlet ve meziyet ehli olan 'âkile ve lebîbe hatuna denir. Cem’i نَجْدٌ [nucud] gelir, كُتُبٌ [kutub] vezninde. Ve نَجُودٌ [Necûd] Esâmîdendir: 'Âsım b. Ebi’n-Necûd b. Behdele kurrâdandır ve Behdele mûmâileyhin vâlidesi ismidir.