ب sakatlamak.

iz. ar. cm: emsâl. 1. Misâl, bir kâide-i umûmiyyeye numûne olmak üzere îrâd olunan söz. 2. Mana-yı zâhirîsi kasd olunmayıp, zımnen ve kinâyeten diğer bir şeye delâlet etmek üzere îrâd olunan söz: bir mesel söyledi; meşhur bir mesel vardır. 3. Âdâb ve ahlâk ve nasâyiha müteallik küçük hikâye: emsâl-i Lokman; emsal-i hukemâ [“masal” bundan galattır]

Benzer, denk, gibi. Az kullanılan anlamları ise şunlardır; eş, emsal, …gibi, aynen, tıpkı, tam… gibi, aynı cinsten olan, böyle, misil, çoğul, tekil ve müzekker müennes için aynıdır, eşit.

Durmak, bulunmak (بَيْنَ يَدَيْه huzurunda) durmak, bulunmak.

Gibi, tıpkı. Az kullanılan anlamları ise şunlardır; benzer, eş, aynı, aynen, tam… gibi.

Atasözü, örnek, özdeyiş, ibret. Az kullanılan anlamları ise şunlardır; benzerlik, misal, özlü söz, ders, vecize, hayvan ağzından ibretlik hikaye, numune, örnek alınan, benzer, sıfat, eş, darbı mesel.

(a. i. c. : emsal) : 1) benzer, eş. Mukabele-bi-l-misl : tıpkısını, benzerini yaparak karşılık verme, misilleme. 2) miktar. 3) kat.

(p. c. msâl) : 1) örnek, benzer, nümûne. (bkz. : mânend, nazîr, şibîh). 2) dokunaklı ve manâlı söz. 3) terbiye ve ahlâka faydalı, yararlı olan hikâye. Darb-ı mesel : atasözü, fr. proverbe.

(a. i. misâl’in c.) : 1) örnekler. 2) fels. Eflâtun’un “idees” sözü karşılığı.

ب başka) benzetmek, bşi, لي …e) örnek göstermek, sert davranmak, sakatlamak, (bşi, على …e, şekille göstermek, resmini/ heykelini yapmak, temsil etmek, [sahnede vb. de] aktörlük yapmak (دَوْرًا bir rolü) oynamak.