اَلْكَلْمُ [el-kelm] (kâf’ın fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Yara, cirâhat ma’nâsına.

اَلْكِلَامُ [el-kilâm] (kâf’ın kesriyle) Kezâlik cem’i. Ve كَلْمٌ [kelm] Yaralamak ma’nâsına da gelir, جَرْحٌ [cerh] gibi. Ve dâg vurmağa dahi derler; tekûlu: كَلَمْتُهُ كَلْمًا وَقَرَأَ بَعْضُهُمْ “دَابَّةً مِنَ الْأَرْضِ تَكْلِمُهُمْ” (النمل، 82) أَيْ تَجْرِحُهُمْ وَتَسِمُهُمْ

s. (pl. كلوم كلام،) A wound, sore.

اَلْكَلِمُ [el-kelim] (kâf’ın fethi ve lâm’ın kesriyle) Üç kelimeden ekalle ıtlâk olunmaz,zîrâ كَلِمٌ [kelim] كَلِمَةٌ [kelimet]in cem’idir, نَبِقَةٌ [nebikat] ile نَبِقٌ [nebik] gibi. Ve نَبِقٌ [nebik] سِدْرٌ [sidr] ağacının yemişine derler. Ve كَلِمٌ [kelim]in cem’ olmasına delîl budur ki Sîbeveyhi kitâbında هَذَا بَابُ عِلْمِ مَا الْكلِمُ مِنَ الْعَرَبِيَّةِ demiştir مَا الْكَلَامُ dememiştir, كَلِمٌ [kelim] ile üç nesne dilemiştir onların biri ism biri fi’l ve biri harftir. Pes cem’iyyete kat’î delâlet eden nesneyi îrâd etmiştir, vâhide ve cemâ’ate ihtimâli olanı getirmemiştir.

s. The cabbage, brassica oleracea.

اَلْكَلْمُ [el-kelm] (kâf’ın fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Yaraya denir, جُرْحٌ [curh] ma’nâsınadır; cem’i كُلُومٌ [kulûm]dur ve كِلَامٌ [kilâm]dır kâf’ın kesriyle yukâlu: وَضَعَ الْمَرْهَمَ عَلَى كَلْمِهِ أَيْ جُرْحِهِ Ve كَلْمٌ [kelm] Masdar olur, yaralamak ma’nâsına; yukâlu: كَلَمَهُ كَلْمًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا جَرَحَهُ

(a. i. kelime’nin c.) : kelimeler, lâkırdılar, sözler, (bkz. : kelimât). Mev-sûk-ül-kilem : sözüne güvenilir kimse.

(a. i. kelime’nin c.) : lâkırkırdılar, sözler, (bkz. : kelimât). Mevsûk-ül-kelim : sözlerine inanılan. Nâfiz-ül-kelim : sözü geçer.

اَلْمَكْلُومُ [el-meklûm] ve اَلْكَلِيمُ [el-kelîm] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) Yaralıya denir; yukâlu: هُوَ مَكْلُومٌ وَكَلِيمٌ أَيْ مَجْرُوحٌ

s. pl. of كلمە 1. Words. 2. Sentences, sayings. 3. Precepts. 4. Clauses; articles.