اَلْكَزَمُ [el-kezem] (fethateynle) Buhl ve hisset ma’nâsınadır; yukâlu: بِهِ كَزَمٌ أَيْ بُخْلٌ Ve şiddet-i ekl ma’nâsınadır. Ve burun kısalığına kezâlik parmakların kısalığına denir. Ve atın dudakları kalın olarak kısa olmağa denir, zâhiren bunlar masdardır.

اَلْكَظِيمُ [el-kezîm] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) ve اَلْمَكْظُومُ [el-makzûm] Gamgîn adama denir; yukâlu: رَجُلٌ كَظِيمٌ وَمَكْظُومٌ أَيْ مَكْرُوبٌ

اَلْكَزْمُ [el-kezm] (zâ-yı mu’ceme ile عَزْمٌ ['azm] vezninde) İçli nesneyi ön dişler ile kırıp yemek için içini çıkarmak ma’nâsınadır; yukâlu: كَزَمَ الشَّيْءَ بِمُقَدَّمِ فِيهِ كَزْمًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا كَسَرَهُ وَاسْتَخْرَجَ مَا فِيهِ لِيَأْكُلَهُ

vn. & s. A nibbling or cracking with the front teeth.

vn. s. 1. A being short-nosed, short-fingered, or shortlipped. 2. A being stingy; stinginess.

اَلْكَزَمُ [el-kezem] (fethateynle) At dudağı kalın olup kısa olmaktır.

اَلْأَكْزَمُ [el-ekzem] (hemzenin ve zâ’nın fethiyle) Sıfat-ı mezbûre üzere olan at; yukâlu: فَرَسٌ أَكْزَمُ إِذَا كَانَ بَيِّنَ الْكَزَمِ Ve كَزْمٌ [kezem] Kezâlik burun kısa olmaktır. Ve el parmakları kısa olmaktır.

اَلْكَزْمُ [el-kezm] (kâf’ın fethi ve zâ’nın sükûnuyla) Bir nesneyi yemek için ön dişleriyle ufatıp içinde olanı çıkarmaktır; yukâlu: كَزَمَ شَيْئًا بِمُقَدَّمِ فِيهِ إِذَا كَسَرَهُ وَاسْتَخْرَجَ مَا فِيهِ لِيَأْكُلَهُ yukâlu: اَلْعَيْرُ يَكْزِمُ مِنَ الْحَدَجَةِ Ve عَيْرٌ ['ayr] hımâr ma’nâsınadır. Ve حَدَجَةٌ [hadecet] fethateynle karga düğlüğüne derler, berk olduğu hînde.