اَلْكِتْنَةُ [el-kitnet] (kâf’ın kesriyle) Bir cins hoş-bû şecer adıdır.

قُطْنَةُ [kutnet] (غُرْفَةٌ [gurfet] vezninde) A’lâmdan Ebu’l-‘Alâ’ sâbit b. Ka’b’ın ismine izâfetle lakabıdır ki sâbitu kutne derler, Semerkand vak’asında gözü zahm-dâr olmakla pamukla bend eylediğinden mülakkab oldu. Şârih أَبُو الْعَلَاءِ بْنُ كَعْبِ بْنِ ثَابِتٍ nüshasını tahti’e eylemiştir. Ve bu terkîb bi-'aynihi زَيْدُ بَطَّةَ ve قَيْسُ قُفَّةَ kabîlindendir.

اَلْقُطُنَّةُ [el-kutunnet] (hâ’yla) قُطُنٌّ [kutunn]dan ahasstır, bir pâre pamuğa denir.

اَلْقَطِنَةُ [el-katinet] (kâf’ın fethi ve tâ’nın kesriyle) Bi-ma’nâhâ; mislu: اَلْمَعِدَة [el-ma’idet] ve اَلْمِعْدَة [el-mi’det], lâkin kesr-i tâ ahsendir.

اَلْقِطْنَةُ [el-kitnet] (kâf’ın kesri ve tâ’nın sükûnuyla) Davarın şikenbesi ile olan şîrdân ki ona lisân-ı Fârisîde hezârtû ve 'âmme-i 'Arabرُمَّانَةٌ [rummânet] derler râ’nın zammıyla.

اَلْقُطْنَةُ [el-kutnet] (kâf’ın zammı ve tâ’nın sükûnuyla) Kezâlik vâhidi, bir pâre penbe ma’nâsına. Ve tâ’nın zammı dahi câ’izdir, عُسْرٌ ['usr]le عُسُرٌ ['usur] gibi.