s. An oath.

vulg. kısım, s. (dual. قسمان obl. قسمین; pl. اقسام, pl. pl. اقاسیم) 1. A part, division, portion. 2. A sort, kind, variety.

اَلْقَشَمُ [el-kaşem] (fethateynle ve şîn’in sükûnuyla) Şol ak hurmâ koruğuna denir ki lezîz olmakla henüz erişip kemâlini bulmazdan mukaddem ekl olunur ola; tekûlu: أَكَلْتُ قَشَمًا وَهُوَ الْبُسْرُ اَلْأَبْيَضُ الَّذِي يُؤْكَلُ قَبْلَ إِدْرَاكِهِ وَهُوَ حُلْوٌ Sihâh mütercimi bunu ak buğday ile terceme eylemekle zâhiren nüshasında بُسْرٌ [busr]ü musahhafan بُرٌّ [burr] 'unvânında bulmuştur.

vn. & s. A dividing, distributing; division; distribution.

اَلْكَاشِمُ [el-kâşim] (صَاحِبٌ [sâhib] vezninde) Encudân-ı Rûmî ismidir ki horoz gözü ta’bîr olunan nebâttır.

iz. ar. Yemin, and, sevgend, half. Kasem etmek: cenâb-ı hakk’ın ismine kasem ederim; ma’a’l-kasem beyân etti.

(a. i. c. : aksam) : 1) bölük, parça, takım; çeşit, nevi. 2) fasıl, bahis [kitap hakkında]

(a. i.) : yemin, and. (bkz. : half). Maal-kasem : yemin ile beraber, yemin ederek, andiçerek. (bkz. : sevgend).

(a. s.) : ince, narin; çabuk kırılabilen.

اَلْقِشْمُ [el-kişm] (kâf’ın kesriyle) Sirişt ve tabî’at ma’nâsınadır; yukâlu: كَرِيمُ الْقِشْمِ أَيِ الطَّبِيعَةِ Ve derede yâhûd bâgçede olan daracık su akıntısına denir yâhûd mutlakan su akıntısına denir; cem’i قُشُومٌ [kuşûm] gelir. Ve cism ve beden ma’nâsınadır; yukâlu: صَغِيرُ الْقِشْمِ أَيِ الْجِسْمِ Ve şekl ve hey’ete denir. Ve pişip kızartılmış ete denir. Ve iç yağına denir. Ve bir nesnenin asl ve bünyâdına denir; yukâlu: قَوِيُّ الْقِشْمِ أَيِ الْأَصْلِ