Belirtilen arama kriterleri sonucu "عنق" bulunamadı :(

- Aradığınız kelimenin yazılışının doğru olduğundan emin misiniz? Onlarca sözlük içerisinde arama yaptık ama maalesef bir sonuç bulamadık.

- Aşağıdaki sonuçların aradığınız kelime ile alakalı bir ipucu verebileceğini ümit ediyoruz.

- Kelimenin anlamını öğrendiğiniz takdirde, sözlüğümüze katkıda bulunabilirseniz çok müteşekkir oluruz. Eklemek için tıklayınız.

(Osmanlıca) Diğer Madde Başlıklarında (10)
عنق (unuk)
kelime https://kelime.com/arama/
OS / REDHOUSE TURKISH AND ENGLISH LEXICON-1890

s. (pl. اعناق) The neck.

عنق (unuk)
kelime https://kelime.com/arama/
OS / REDHOUSE TURKISH AND ENGLISH LEXICON-1890

s. pl. of عناق Shekids.

عنق ('unak)
kelime https://kelime.com/arama/
OS / KAMUSU’L-MUHİT-1814

اَلْعُنْقُ [el-'unk] ('ayn’ın zammı ve zammeteynle) ve اَلْعَنِيقُ [el-'anîk] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) ve اَلْعُنَقُ [el-'unak] (صُرَدٌ [surad] vezninde) Boyuna denir, جِيدٌ [cîd] ma’nâsına. Müzekker ve mü’ennes olur; cem’i أَعْنَاقٌ [a’nâk]tır. Ve عُنُقٌ ['unuk] Nâstan bir gürûha ıtlâk olunur; tekûlu: أَتَانِي عُنُقٌ مِنَ النَّاسِ أَيْ جَمَاعَةٌ Ve rü’esâ-yı kavme ıtlâk olunur; yukâlu: هُوَ عُنُقُ قَوْمِهِ أَيْ رَئِيسُهُمْ وَهُمْ أَعْنَاقٌ أَيْ أَشْرَافٌ Ve عُنُقُ الْكَرِشِ ['unuku’l-keriş] işkenbenin esfelinden 'ibârettir ki murâd göden bağırsağının aşağısıdır. Ve عُنُقُ الْخَيْرِ [‘unuku’l-hayr] birr ve hayr ve haseneden bir kıt’aya ıtlâk olunur; yukâlu: لِفُلَانٍ عُنُقٌ مِنَ الْخَيْرِ أَيْ قِطْعَةٌ مِنْهُ ve minhu’l-hadîsu: “اَلْمُؤَذِّنُونَ أَطْوَلُ النَّاسِ أَعْنَاقًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ” أَيْ أَكْثَرُهُمْ أَعْمَالًا أَوْ رُؤَسَاءُ لِأَنَّهُمْ يُوصَفُونَ بِطُولِ الْعُنُقِ وَرُوِيَ بِكَسْرِ الْهَمْزَةِ أَيْ إِسْرَاعًا إِلَى الْجَنَّةِ Ya’nî “Yevm-i kıyâmette mü’ezzin zümresi cümleden ezyed a’mâl-ı hasene kıt’alarına mazhar olarak mahşûr olurlar.” Ba’zılar eşrâf ve sâdât ma’nâsına haml eylemekle ümmet-i Muhammed beyninde eşrâf ve sâdât olarak haşr olunurlar demek olur, zîrâ ‘Arablar rü’esâ’ ve a’yânı tûl-iأَعْنَاقٌ [a’nâk]la tavsîf ederler. Ve lafz-ı mezbûr hemzenin kesriyle de mervî olmakla isrâ’ ma’nâsına olmağın cümleden ziyâde cennete sür’at eden tâ’ife mü’ezzin gürûhu olur demek olur. Ve bunda altı gûne vech dahi zikr ederler, şürûh-ı kütüb-i ehâdîste mebsûttur. Ve 'Arablar عُنُقٌ ['unuk] ile bir nesnenin evvelinden kinâye ederler, meselâ كَانَ ذَلِكَ عَلَى عُنُقِ الدَّهْرِ derler, عَلَى قَدِيمِ الدَّهْرِ ma’nâsına ve هُمْ عُنُقٌ إِلَيْكَ derler onlar sana mâ’il ve muntazırlardır diyecek yerde, zîrâ boyun medâr-ı meyl ü teveccüh ü intizârdır.

عنق (anak)
kelime https://kelime.com/arama/
OS / REDHOUSE TURKISH AND ENGLISH LEXICON-1890

prop. n. Anak.

عنق ('unk)
kelime https://kelime.com/arama/
OS / KAMUSU’L-MUHİT-1814

اَلْعُنْقُ [el-'unk] ('ayn’ın zammı ve zammeteynle) ve اَلْعَنِيقُ [el-'anîk] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) ve اَلْعُنَقُ [el-'unak] (صُرَدٌ [surad] vezninde) Boyuna denir, جِيدٌ [cîd] ma’nâsına. Müzekker ve mü’ennes olur; cem’i أَعْنَاقٌ [a’nâk]tır. Ve عُنُقٌ ['unuk] Nâstan bir gürûha ıtlâk olunur; tekûlu: أَتَانِي عُنُقٌ مِنَ النَّاسِ أَيْ جَمَاعَةٌ Ve rü’esâ-yı kavme ıtlâk olunur; yukâlu: هُوَ عُنُقُ قَوْمِهِ أَيْ رَئِيسُهُمْ وَهُمْ أَعْنَاقٌ أَيْ أَشْرَافٌ Ve عُنُقُ الْكَرِشِ ['unuku’l-keriş] işkenbenin esfelinden 'ibârettir ki murâd göden bağırsağının aşağısıdır. Ve عُنُقُ الْخَيْرِ [‘unuku’l-hayr] birr ve hayr ve haseneden bir kıt’aya ıtlâk olunur; yukâlu: لِفُلَانٍ عُنُقٌ مِنَ الْخَيْرِ أَيْ قِطْعَةٌ مِنْهُ ve minhu’l-hadîsu: “اَلْمُؤَذِّنُونَ أَطْوَلُ النَّاسِ أَعْنَاقًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ” أَيْ أَكْثَرُهُمْ أَعْمَالًا أَوْ رُؤَسَاءُ لِأَنَّهُمْ يُوصَفُونَ بِطُولِ الْعُنُقِ وَرُوِيَ بِكَسْرِ الْهَمْزَةِ أَيْ إِسْرَاعًا إِلَى الْجَنَّةِ Ya’nî “Yevm-i kıyâmette mü’ezzin zümresi cümleden ezyed a’mâl-ı hasene kıt’alarına mazhar olarak mahşûr olurlar.” Ba’zılar eşrâf ve sâdât ma’nâsına haml eylemekle ümmet-i Muhammed beyninde eşrâf ve sâdât olarak haşr olunurlar demek olur, zîrâ ‘Arablar rü’esâ’ ve a’yânı tûl-iأَعْنَاقٌ [a’nâk]la tavsîf ederler. Ve lafz-ı mezbûr hemzenin kesriyle de mervî olmakla isrâ’ ma’nâsına olmağın cümleden ziyâde cennete sür’at eden tâ’ife mü’ezzin gürûhu olur demek olur. Ve bunda altı gûne vech dahi zikr ederler, şürûh-ı kütüb-i ehâdîste mebsûttur. Ve 'Arablar عُنُقٌ ['unuk] ile bir nesnenin evvelinden kinâye ederler, meselâ كَانَ ذَلِكَ عَلَى عُنُقِ الدَّهْرِ derler, عَلَى قَدِيمِ الدَّهْرِ ma’nâsına ve هُمْ عُنُقٌ إِلَيْكَ derler onlar sana mâ’il ve muntazırlardır diyecek yerde, zîrâ boyun medâr-ı meyl ü teveccüh ü intizârdır.

عنق ('ank)
kelime https://kelime.com/arama/
OS / KAMUSU’L-MUHİT-1814

اَلْعَنْكُ [el-'ank] ('ayn’ın fethiyle) ve اَلْعُنُوكُ [el-‘unûk] (قُعُودٌ [ku’ûd] vezninde) Kumluk be-gâyet müte’akkid ve muhkem ve mürtefi’ olmak ma’nâsınadır, şöyle ki ondan tarîk ve meslek mümkin olmaya; yukâlu: عَنَكَ الرَّمْلُ عَنْكًا وَعُنُوكًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا تَعَقَّدَ وَارْتَفَعَ فَلَمْ تَكُنْ فِيهِ طَرِيقٌ Ve 'avret erine nüşûz ve 'isyân eylemek ma’nâsınadır; yukâlu: عَنَكَتِ الْمَرْأَةُ إِذَا نَشَزَتْ وَعَصَتْVe süt pek koyu olmak ma’nâsınadır; yukâlu: عَنَكَ اللَّبَنُ إِذَا خَثُرَ Ve bir yere revân olmak ma’nâsınadır; yukâlu: عَنَكَ فُلَانٌ إِذَا ذَهَبَ فِي الْأَرْضِ Ve bir kimse üzerine hamle edip sür salmak ma’nâsınadır; yukâlu: عَنَكَ الْفَرَسُ إِذَا حَمَلَ وَكَرَّ Ve kum ve kan pek kızarmak ma’nâsınadır; yukâlu: عَنَكَ الرَّمْلُ وَالدَّمُ إِذَا اشْتَدَّتْ حُمْرَتُهُمَا Ve deve halâsı düşvâr olan kumsala düşüp gitmek ma’nâsınadır; yukâlu: عَنَكَ الْبَعِيرُ إِذَا سَارَ فِي الرَّمْلِ فَلَمْ يَكَدْ يَتَخَلَّصْ مِنْهُ Ve kapıyı kapamak ma’nâsınadır; yukâlu: عَنَكَ الْبَابَ إِذَا أَغْلَقَهُ

عنق (anak)
kelime https://kelime.com/arama/
OS / KAMUSU’L-MUHİT-1814

عَنَاقُ الْأَرْضِ ['anâku’l-ard] Fârisîde siyâh-gûş dedikleri cânverdir, Türkîde karakulak dedikleri olacaktır. Cânver-i mezbûr dâ’imâ arslan önünce gidip arslanın habercisi olmakla dâhiyeden ve bir emr-i şedîd ü fazî’den kinâye ederler; yekûlûne: جَاءَ بِالْعَنَاقِ وَبِعَنَاقِ الْأَرْضِ أَيْ بِالدَّاهِيَةِ وَالْأَمْرِ الشَّدِيدِ Ve عَنَاقٌ ['anâk] ve عَنَاقَةٌ ['anâkat] (hâ’yla) Haybet ve hüsrân ve nevmîdî ma’nâsına isti’mâl olunur; yukâlu: جَاءَ فُلَانٌ بِالْعَنَاقِ وَالْعَنَاقَةِ أَيْ بِالْخَيْبَةِ Ve Benâtu Na’ş dedikleri yedi kevkebin vasatında olan kevkebe ıtlâk olunur; niteki “ق،و،د” mâddesinde tafsîl olundu. Ve عَنَاقٌ ['anâk] İki yıllık zekât mâlına denir; kîle ve minhu kavlu Ebî Bekr li-'Umer radıyallâhu 'anhumâ hîne hârebe ehle’r-ridde: “لَوْ مَنَعُونِي عَنَاقًا مِمَّا كَانُوا يُؤَدُّونَهُ إِلَى رَسُولِ اللهِ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ لَقَاتَلْتُهُمْ عَلَيْهِ” أَيْ زَكَاةَ عَامَيْنِ وَيُرْوَى عِقَالًا وَهُوَ زَكَاةُ عَامٍ Mütercim der ki Nihâye’nin beyânına göre عَنَاقٌ ['anâk]tan murâd bir yaşını tamâm etmemiş dişi oğlaktır, İmâm Şâfi’î bu ma’nâyı ahz ile سِخَالٌ [sihâl]de sadakanın vücûbuna zâhib oldu. Ve ba’zılar iki yıllık mâl-ı zekâtla tefsîr ettiler, niteki عِقَالٌ ['ikâl] bir yıllığa ıtlâk olunur. Ve عَنَاقٌ ['Anâk] Muslim b. ‘Amr el-Bâhilî feresinin ismidir. Ve bir mevzi’ adıdır. Ve Dehnâ’da bir menâre-i 'Âdiyye’nin ya’nî dikili taş gibi bir mîl-i kadîmin adıdır, niteki zu’r-Rumme işbu: “عَنَاقَ فَأَعْلَى وَاحِفَيْنِ كَأَنَّهُ || مِنَ الْبَغْيِ لِلْأَشْبَاحِ سِلْمٌ مُصَالِحُ” beytinde zikr eylemiştir. Ve عَنَاقٌ [‘Anâk] tayyi’ kabîlesi arzında bir vâdî ismidir.

عنق ('unuk)
kelime https://kelime.com/arama/
OS / KAMUSU’L-MUHİT-1814

اَلْعَنْكُ [el-'ank] ('ayn’ın fethiyle) ve اَلْعُنُوكُ [el-‘unûk] (قُعُودٌ [ku’ûd] vezninde) Kumluk be-gâyet müte’akkid ve muhkem ve mürtefi’ olmak ma’nâsınadır, şöyle ki ondan tarîk ve meslek mümkin olmaya; yukâlu: عَنَكَ الرَّمْلُ عَنْكًا وَعُنُوكًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا تَعَقَّدَ وَارْتَفَعَ فَلَمْ تَكُنْ فِيهِ طَرِيقٌ Ve 'avret erine nüşûz ve 'isyân eylemek ma’nâsınadır; yukâlu: عَنَكَتِ الْمَرْأَةُ إِذَا نَشَزَتْ وَعَصَتْVe süt pek koyu olmak ma’nâsınadır; yukâlu: عَنَكَ اللَّبَنُ إِذَا خَثُرَ Ve bir yere revân olmak ma’nâsınadır; yukâlu: عَنَكَ فُلَانٌ إِذَا ذَهَبَ فِي الْأَرْضِ Ve bir kimse üzerine hamle edip sür salmak ma’nâsınadır; yukâlu: عَنَكَ الْفَرَسُ إِذَا حَمَلَ وَكَرَّ Ve kum ve kan pek kızarmak ma’nâsınadır; yukâlu: عَنَكَ الرَّمْلُ وَالدَّمُ إِذَا اشْتَدَّتْ حُمْرَتُهُمَا Ve deve halâsı düşvâr olan kumsala düşüp gitmek ma’nâsınadır; yukâlu: عَنَكَ الْبَعِيرُ إِذَا سَارَ فِي الرَّمْلِ فَلَمْ يَكَدْ يَتَخَلَّصْ مِنْهُ Ve kapıyı kapamak ma’nâsınadır; yukâlu: عَنَكَ الْبَابَ إِذَا أَغْلَقَهُ

Osmanlıca Tüm Çekim ve Benzerlerde Arama (-)

Daha fazla sonuç göster
Osmanlıca Tüm Madde Anlamlarında Arama (-)

Daha fazla sonuç göster
MİSAFİR KULLANICI
  • 10 Sözlük İçinde Arama
  • 3 Kelime Günlük Sorgu
  • 2 Hassas Arama Sonucu
  • 2 Benzerlerde Arama Sonucu
  • 2 Anlamlar İçerisinde bulma
  • 2 Metinler İçerisinde bulma
  • 500 Karakter Günlük Çeviri
  • 2 Kelime Günlük Çözümle
  • Kelime Özellikleri Yok
  • Kelime Kökeni Yok
  • Gelişmiş Filtre Yok
  • Reklam Gösterimi
ÜCRETSİZ KAYDOL
  • 25 Sözlük İçinde Arama
  • 5 Kelime Günlük Sorgu
  • 4 Hassas Arama Sonucu
  • 4 Benzerlerde Arama Sonucu
  • 4 Anlamlar İçerisinde bulma
  • 4 Metinler İçerisinde bulma
  • 1000 Karakter Günlük Çeviri
  • 3 Kelime Günlük Çözümle
  • Kelime Özellikleri Var
  • Kelime Kökeni Var
  • Gelişmiş Filtre Var
  • Reklam Gösterimi Yok
ABONE KURUMLAR
  • 50 Sözlük İçinde Arama
  • 250 Kelime Günlük Sorgu
  • Sınırsız Arama
  • Sınırsız Benzerlerde Arama
  • Sınırsız İçerisinde bulma
  • Sınırsız Metinlerde bulma
  • 10000 Karakter Günlük Çeviri
  • 100 Kelime Günlük Çözümle
  • Kelime Özellikleri Var
  • Kelime Kökeni Var
  • Gelişmiş Filtre Var
  • Reklam Gösterimi Yok