اَلْعَقَامُ [el-'akâm] ('ayn’ın fethi ve kâf’ın tahfîfiyle) Veled getirmeyen kimse, عَقِيمٌ ['akîm ma’nâsına. Ve harb-i şedîde dahi derler. Ve bed-hû olan kimseye de derler, seyyi’ü’l-huluk ma’nâsına. Ve عَقَامٌ ['akâm] Kezâlik şol maraza derler ki sıhhate kâbil olmaya. Ve kıyâs ‘ayn mazmûm olmaktır lâkin mesmû’ olan fethtir.

اَلْعَقَامُ [el-'akâm] ('ayn’ın fethi ve kâf’ın tahfîfiyle) Veled getirmeyen kimse, عَقِيمٌ ['akîm ma’nâsına. Ve harb-i şedîde dahi derler. Ve bed-hû olan kimseye de derler, seyyi’ü’l-huluk ma’nâsına. Ve عَقَامٌ ['akâm] Kezâlik şol maraza derler ki sıhhate kâbil olmaya. Ve kıyâs ‘ayn mazmûm olmaktır lâkin mesmû’ olan fethtir.

a. 1. Barren; childless. 2. Unrelenting, ruthless. 3. Incurable (disease). 4. Perverse.

a. 1. Unrelenting, ruthless. 2. Incurable (disease). 3. Perverse. 4. Terrible, distressing.

a. pl. of عقیم, q. v.

اَلْعُقَامُ [el-'ukâm] (غُرَابٌ [gurâb] vezninde) عَقِيمٌ ['akîm] ve عَقَامٌ ['ukâm] gibi pek tünd ve şedîd olan harb ve kıtâle vasf olur ki istîsâl-i 'asker eder; yukâlu: حَرْبٌ عَقِيمٌ وَعَقَامٌ وَعُقَامٌ أَيْ شَدِيدَةٌ Ve şiddet ve mihnetli güne vasf olur; yukâlu: يَوْمٌ عُقَامٌ أَيْ شَدِيدٌ Ve عُقَامٌ [‘ukâm] Bir cins balık adıdır. Ve bir nev’ deniz yılanına denir ki أَسْوَدُ [esved] ıtlâk olunan kara yılanı gâh u bî-gâh denizin kıyısına varıp safîr eyledikte عُقَامٌ ['ukâm] denizden taşra çıkıp bir zamân birbirine sarmaşıp koçuştuktan sonra ayrılıp her biri yerlerine giderler.

(“ka” uzun okunur, a. s. akim’in c.) : akamete uğrıyanlar, kısırlar.

(“ka” uzun okunur, a. s.) : 1) kısır, çocuksuz. 2) tedavisi kabil olmayan [hastalık].

اَلْعُقَامُ [el-'ukâm] (غُرَابٌ [gurâb] vezninde) عَقِيمٌ ['akîm] ve عَقَامٌ ['ukâm] gibi pek tünd ve şedîd olan harb ve kıtâle vasf olur ki istîsâl-i 'asker eder; yukâlu: حَرْبٌ عَقِيمٌ وَعَقَامٌ وَعُقَامٌ أَيْ شَدِيدَةٌ Ve şiddet ve mihnetli güne vasf olur; yukâlu: يَوْمٌ عُقَامٌ أَيْ شَدِيدٌ Ve عُقَامٌ [‘ukâm] Bir cins balık adıdır. Ve bir nev’ deniz yılanına denir ki أَسْوَدُ [esved] ıtlâk olunan kara yılanı gâh u bî-gâh denizin kıyısına varıp safîr eyledikte عُقَامٌ ['ukâm] denizden taşra çıkıp bir zamân birbirine sarmaşıp koçuştuktan sonra ayrılıp her biri yerlerine giderler.

vn. & s. A contending mutually; mutual contention.