s. Spotted-ness, speckledness.

a. Obstinate and self-willed.

اَلْعَرْمُ [el-'arm] ('ayn’ın fethiyle) Kemiğin etini soymak ma’nâsınadır; yukâlu: عَرَمَ الْعَظْمَ عَرْمًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا نَزَعَ مَا عَلَيْهِ مِنْ لَحْمٍ Ve meme emmek ma’nâsınadır; yukâlu: عَرَمَ الصَّبِيُّ أُمَّهُ إِذَا رَضَعَهَا Ve deve ağaç dallarını otlayıp kemirmek ma’nâsınadır; yukâlu: عَرَمَتِ الْإِبِلُ الشَّجَرَ إِذَا نَالَتْ مِنْهُ Ve bir adama küstâhâne bed mu’âmele eylemek ma’nâsınadır; yukâlu: عَرَمَ فُلَانًا إِذَا أَصَابَهُ بِشَرَاسَةٍ Ve عَرْمٌ ['arm] Yağlılığa denir; yukâlu: فِيهِ عَرْمٌ أَيْ دَسَمٌ Ve çömlek içre kalan bakiyyeye denir.

s. A being obstinate and self-willed; head-strongness.

اَلْعَرْمُ [el-'arm] ('ayn’ın fethiyle) Kemiğin etini soymak ma’nâsınadır; yukâlu: عَرَمَ الْعَظْمَ عَرْمًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا نَزَعَ مَا عَلَيْهِ مِنْ لَحْمٍ Ve meme emmek ma’nâsınadır; yukâlu: عَرَمَ الصَّبِيُّ أُمَّهُ إِذَا رَضَعَهَا Ve deve ağaç dallarını otlayıp kemirmek ma’nâsınadır; yukâlu: عَرَمَتِ الْإِبِلُ الشَّجَرَ إِذَا نَالَتْ مِنْهُ Ve bir adama küstâhâne bed mu’âmele eylemek ma’nâsınadır; yukâlu: عَرَمَ فُلَانًا إِذَا أَصَابَهُ بِشَرَاسَةٍ Ve عَرْمٌ ['arm] Yağlılığa denir; yukâlu: فِيهِ عَرْمٌ أَيْ دَسَمٌ Ve çömlek içre kalan bakiyyeye denir.

اَلْعَارِمُ [el-'ârim] ve اَلْعَرِمُ [el-'arim] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Bed-hûy ve küstâh ma’nâsınadır. Ve pek bârid güne ıtlâk olunur; yukâlu: يَوْمٌ عَارِمٌ أَيْ نِهَايَةٌ فِي الْبَرْدِ Ve عَارِمٌ ['Ârim] Munzir b. el-A’lem nâm kimsenin feresi ismidir. Ve سِجْنُ عَارِمٍ [Sicnu 'Ârim] Şol zindândır ki Muhtâr b. 'Abîd es-sekafî, Kûfe’ye 'azîmeti hılâlde berâber gitmesin diye 'Abdullâh b. ez-Zubeyr, Muhammed b. el-halîfe’yi onda habs eylemiştir.

اَلْعَرَمُ [el-'arem] (fethateynle) Kemik ve biryân makûlesinin râyihası yayılmak ma’nâsınadır; yukâlu: عَرِمَ الْعَظْمُ عَرَمًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا قَتِرَ Ve عَرَمٌ ['arem] Bir nesnede olan aklı karalı alacalığa denir, 'alâ-kavlin aklı karalı hurde hurde benekliliğe denir. Ve koyun kısmının dudağında olan aklığa denir, عُرْمَةٌ ['urmet] dahi denir, ke-mâ se-yuzkeru. Ve عَرَمٌ ['arem] Ete denir, لَحْمٌ [lahm] ma’nâsına.

(a. i.) : inatçılık, kafa tutma.

اَلْعَرَمُ [el-'arem] (fethateynle) Kemik ve biryân makûlesinin râyihası yayılmak ma’nâsınadır; yukâlu: عَرِمَ الْعَظْمُ عَرَمًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا قَتِرَ Ve عَرَمٌ ['arem] Bir nesnede olan aklı karalı alacalığa denir, 'alâ-kavlin aklı karalı hurde hurde benekliliğe denir. Ve koyun kısmının dudağında olan aklığa denir, عُرْمَةٌ ['urmet] dahi denir, ke-mâ se-yuzkeru. Ve عَرَمٌ ['arem] Ete denir, لَحْمٌ [lahm] ma’nâsına.

اَلْأَعْرَمُ [el-a’rem] (أَحْمَرُ [ahmer] vezninde) عُرْمَةٌ ['urmet]li koyuna denir; mü’ennesi عَرْمَاءُ [‘armâ’]dır; yukâlu: ضَأْنٌ أَعْرَمُ وَنَعْجَةٌ عَرْمَاءُ إِذَا كَانَ بِهِ عُرْمَةٌ Cem’i عُرْمٌ ['urm] gelir 'ayn’ın zammıyla. Ve عُرْمٌ ['urm] Bağırtlak kuşunun yumurtalarına denir, aklı karalı hurde hurde benekli olduğu için. Ve أَعْرَمُ [a’rem] Mutlakan iki renkli nesneye denir. Ve abraş hayvâna denir. Ve koyun ile keçi karışık sürüye denir. Ve hitânsız adama denir; cem’i عِرْمَانٌ ['irmân]dır 'ayn’ın kesriyle ve cem’ü’l-cem’i عَرَامِينُ ['arâmîn]dir.