(a. i. reb’in c.) : 1) evler [bah-çesiyle birlikte] . 2) barınılan yerler. 3) arazîler.

اَلرَّبَّاعُ [er-rebbâ’] (شَدَّادٌ [şeddâd] vezninde) Şol adama denir ki ekserî büyût ve menâzil bey’ ve şirâ eder ola; yukâlu: رَجُلٌ رَبَّاعٌ أَيِ الْكَثِيرُ شِرَاءِ الرِّبَاعِ وَالْمَنَازِلِ

اَلْمُرَابَعَةُ [el-murâbe’at] (مُفَاعَلَةٌ [mufâ’alet] vezninde) Yük denginin altına مِرْبَعَةٌ [mirbe’at] dedikleri ağaç sokup bir ucunu biri ve dîgerini biri tutup kaldırmakla dâbbeye yükletmek ve eğer o değnek yok ise kollaşarak yükletmek ma’nâsınadır; yukâlu: رَابَعُوا الْحِمْلَ إِذَا أَدْخَلُوا الْمِرْبَعَةَ تَحْتَهُ وَأَخَذَ بِطَرَفِهَا وَآخَرُ بِطَرَفِهَا اْلآخَرِ ثُمَّ رَفَعَاهُ عَلَى الدَّابَّةِ فَإِنْ لَمْ تَكُنْ مِرْبَعَةٌ أَخَذَ أَحَدُهُمَا بِيَدِ صَاحِبِهِ Ve tekûlu: رَابَعَنِي فُلاَنٌ وَحَمَلْنَا بِالْمُرَابَعَةِ Ve مُرَابَعَةٌ [murâbe’at] ve رِبَاعٌ [ribâ’] (جِدَالٌ [cidâl] vezninde) Eyyâm-ı rebî’e mahsûs mu’âmele eylemek ma’nâsınadır, niteki مُسَانَهَةٌ [musânehet] yıllık ve مُشَاهَرَةٌ [muşâheret] aylıkla olan mu’âmeledir; tekûlu: عَامَلْتُهُ مُرَابَعَةً وَرِبَاعًا أَيْ مَخْصُوصًا بِالرَّبِيعِ

رُبَاعُ [rubâ’] (râ’nın zammıyla) أَرْبَعَةً أَرْبَعَةً lafzından ma’dûldür, أُحَادَ ve ثُلاَثَ gibi 'adl ve vasfiyye-i asliyye 'illetleriyle gayr-i munsarıftır; ve minhu kavluhu ta’âlâ: ﴿مَثْنَى وَثُلَثَ وَرُبَاعَ﴾ أَيْ أَرْبَعًا أَرْبَعًا وَقَرَأَ الْأَعْمَشَ وَرُبَعَ كَزُفَرَ عَلَى إِرَادَةِ رُبَاعَ

s. pl. 1. (of ربع) Spring or autumn abodes; generally, dwellings, camps. 2. (of ربیع) Spring or autumnal rains.

a. pl. of رباعی , q. v.

اَلرِّبَاعُ [er-ribâ’] (râ’nın kesriyle) Cem’i, evler ma’nâsına. Ve اَلرُّبُوعُ [er-rubû’] (zammeteynle) ve اَلْأَرْبَاعُ [el-erbâ’] (hemzenin fethiyle) ve اَلْأَرْبُعُ [el-erbu’] (hemzenin fethi ve bâ’nın zammıyla) Kezâlik bunlar dahi cem’idir. Ve أَرْبَاعٌ [erbâ’] رَبْعٌ [reb’]in dahi cem’i gelir, deve yavrusu ma’nâsına, رَطْبٌ [ratb]ın cem’i أَرْطَابٌ [ertâb] geldiği gibi, nitekim ‘an-karîb gelir. Ve رَبْعٌ [reb’] Mahalle ma’nâsına dahi gelir; yukâlu: مَا أَوْسَعَ رَبْعَ بَنِي فُلَانٍ أَيْ مَحَلَّتَهُمْ Ve رَبْعٌ [reb’] Kirişi dört kattan bükmeğe dahi derler; yukâlu: رَبِعَ وَتَرَهُ يَرْبَعُهُ رَبْعًا إِذَا فَتَلَهُ مِنْ أَرْبَعِ قُوًى Ve قُوَّةٌ [kuvvet] bir kata derler. Ve رَبْعٌ [reb’] Kuvvet sınamak için taş kaldırmağa dahi derler.

رُبَاعَ [rubâ’] (râ’nın zammı ile أَرْبَعَةٌ [erbe’at]tan ma’dûldür.