اَلذَّنْبُ [ez-zenb] (zâl’ın fethi ve nûn’un sükûnuyla) Günâh, إِثْمٌ [ism] ma’nâsına; cem’i اَلذُّنُوبُ [ez-zunûb] gelir zammeteynle. Ve suç işlemek ma’nâsına da gelir, جُرْمٌ [curm] gibi.

اَلذَّنَبُ [ez-zeneb] (fethateynle) Kuyruk; cem’i اَلْأَذْنَابُ [el-eznâb] gelir hemzenin fethiyle.

اَلذَّنْبُ [ez-zenb] (zâl’ın fethi ve nûn’un sükûnuyla) Günâh ve ism ma’nâsınadır. Cem’i ذُنُوبٌ [zunûb] gelir, cem’u’l-cem’i ذُنُوبَاتٌ [zunûbât] gelir.

s. (pl. اذناب) 1. A tail. 2. The rump (in man). 3. Any thing that resembles a tail in position or appearance; as, the skirt of a garment. the rudder of a ship, the lash of a whip, etc. 4. The outer corner of an eye. 5. A tail-end of a thing. 6. The rear of a file. 7. The lower or lowest part of a valley. 8. A man’s suite of followers. 9. A sequel, a cousequence. 10. (astron.) A descending node.

اَلذَّنَبُ [ez-zeneb] (fethateynle) Kuyruğa denir; cem’i أَذْنَابٌ [eznâb] gelir. Ve ‘Arablar ضَرَبَ فُلاَنٌ بِذَنَبِهِ derler, أَقَامَ ve ثَبَتَ ma’nâsına, ya’nî “Gitmekten fârig olup ikâmet ve ârâm eyledi” diyecek yerde. Ve “Filân kimse cümleyi sebk ve takaddüm edip ferd-i vâhid kendisine yetişmedi” diyecek yerde, رَكِبَ ذَنَبَ الرِّيحِ derler. Ve “Nasîb-i nâkısa râzî ve kâni’ oldu” diyecek yerde رَكِبَ ذَنَبَ الْبَعِيرِ derler.

iz. ar. cm: eznâb. Kuyruk, düm, dünbâle: necm-i zü’z-zeneb.

(a. i. c. : eznâb) : kuyruk. Bî-zeneb : kuyruksuz [hayvan]

(a. i. c. : zünûb’) : günah, suç, kabahat, (bkz. : îsm, vizr).

iz. ar. cm: zünûb. Günâh, ism, suç: zenbim çoktur; Cenâb-ı Hakk’tan zünûbumun affını dilerim.

s. (pl. ذنوب , pl. pl. ذنوبات) A fault, an offence, a sin, disobedience to God.