اَلْخُنَّسُ [el-hunnes] (رُكَّعٌ [rukka’] vezninde) خَانِسٌ [hânis]in cem’idir, mutlakan kevâkibe ıtlâk olunur, gündüz gâ’ib gece zuhûra râci’ oldukları için. 'Alâ-kavlin seb’a-i seyyâreye yâhûd hamse-i mütehayyireye ıtlâk olunur ki Zuhal ve Müşterî ve Mirrîh ve Zühre ve 'Utârid’dir, istikâmetleri gibi seyrlerinde te’ehhür ve ric’atlerine mebnî.

vn. A slinking back; a hanging back, with crouching or cowering.

vn. & s. 1. A nose’s being depressed or broken at the bridge. 2. A foot’s being flat soled.

a. pl. of خانس , q. v.

اَلْخَنَسُ [el-hanes] (fethateynle) Burun yüzden müte’ahhir olup burun ucu bir mikdâr yüksek olmaktır.

اَلْخُنَّسُ [el-hunnes] (hâ’nın zammı ve nûn’un fethi ve teşdîdiyle) Yıldızlar, كَوَاكِبُ [kevâkib] ma’nâsına, zîrâ onlar magîbinde müte’ahhir olur yâhûd her biri gündüzden gözden gâyib olurlar. Ba’zılar eyitti: خُنَّسٌ [hunnes] kevâkib-i seyyâredir, sevâbit değildir. Ve Ferrâ eyitti: خُنَّسٌ [hunnes] Bârî ta’âlânın ﴿فَلَا أُقْسِمُ بِالْخُنَّسِ الْجَوَارِ الْكُنَّسِ﴾ (التكوير 15،16) buyurduğu kavl-i şerîfinde beş yıldızdan 'ibârettir ki onlar Zuhal ve Muşterî ve Mirrîh ve Zuhre ve 'Utârid’dir, zîrâ bunlar seyr hâlinde mecrâlarında müte’ahhir olup hâlet-i gurûbunda gizlenirler, âhû كِنَاسٌ [kinâs]ında ya’nî yatağında gizlendiği gibi.