اَلْجَوْنُ [el-cevn] (cîm’in fethiyle) Şiddet-i hudretinden karamtık olan pek koyu yeşil ota denir. Ve kırmızı nesneye denir. Ve ak nesneye denir. Ve kara nesneye denir. Ve gündüze denir, نَهَارٌ [nehâr] ma’nâsına; cem’i جُونٌ [cûn]dur cîm’in zammıyla. Ve جَوْنٌ [cevn] Yağız ata ve deveye denir. Ve Mervân b. Zinbâ’ el-'Absî ve hâris b. Ebî Şimr el-gassânî ve hasîl ed-dabbî ve katb b. Suleyt en-Nehdî ve Mâlik b. Nuveyre el-Yerbû’î ve İmru’ulkays b. hucr ve 'Alkame b. 'Adiyy ve Mu’âviye b. 'Amr b. el-hâris fereslerinin ismidir. Ve Cevn b. Katâde ashâbdan yâhûd tâbi’îndendir. Ve جَوْنٌ [cevn] Masdar olur, kararmak ma’nâsına; yukâlu: جَانَ وَجْهُهُ يَجُونُ جَوْنًا إِذَا اسْوَدَّ

(dual. جونان) One of the extremities of a bow. 2. The day; also, the night; or, light; also, darkness.

s. (n. u. جونی) A variety of the sand-grouse; the black grouse, black cock, tetrao tetrix.

aşağıbak.

اَلْجَوْنُ [el-cevn] (cîm’in fethi ve vâv’ın sükûnuyla) Ak olan nesne, ebyaz ma’nâsına. Ve جَوْنٌ [cevn] Siyâh olan nesneye dahi derler, pes azdâddan olur.

اَلْجُونُ [el-cûn] (cîm’in zammı ve meddiyle) Cem’i, beyâz olan yâhûd siyâh olan nesneler, صَتْمٌ [satm] ile صُتُمٌ [satm] gibi. Ve صَتْمٌ [satm] sâd-ı mühmele ve tâ’-i müsennâtla galîz olan nesneye derler. Ve جُونٌ [cûn] Attan ve deveden ziyâde siyâh olana dahi derler. Ve جُونٌ [cûn] Bir atın dahi ismidir.

اَلْجُوَنُ [el-cuven] (cîm’in zammı ve vâv’ın fethiyle) Cem’i, 'attâr tablaları ma’nâsına. Ve 'Arabların “لَا أَفْعَلُهُ حَتَّى تَبْيَضَّ جونَةُ الْقَارِ” dedikleri cîm’in zammıyla isti’mâl olundukta sevâd murâd olur ve cîm’in fethiyle isti’mâl olundukta ziftle talâ olunmuş küp murâd olur; ve yukâlu: اَلشَّمْسُ جَوْنَةٌ بَيِّنَةُ الْجُونَةِ Ya’nî “Güneş 'inde’l-gurûb ziyâde kararmıştır.”