( ) : kuvvet, güc. (bkz. : nîrû).

(a. s.) : yalan, asılsız, uydurma Tsöz] , Şâhid-i zûr : yalancı şahit.

sıf. [bu da Fârisîden me’hûz olsa gerek] 1. Güç, müşkül, suûbetli: zor iş, zor ders. 2. Zahmetli, meşakkatli: rençberlik pek zordur; zor vazîfe. ≡ h. 1. Güç, suûbetle: ben bu dersi zor öğrenirim; bu işi zor yapar. 2. Gayr-i me’mûl sûrette, ancak, dar darına: akşama kadar yürüdüğümüz hâlde menzile zor yetiştik; bu yazıyı bu gün zor bitiririm.

sıf. [bu da Fârisîden me’hûz olsa gerek] 1. Güç, müşkül, suûbetli: zor iş, zor ders. 2. Zahmetli, meşakkatli: rençberlik pek zordur; zor vazîfe. ≡ h. 1. Güç, suûbetle: ben bu dersi zor öğrenirim; bu işi zor yapar. 2. Gayr-i me’mûl sûrette, ancak, dar darına: akşama kadar yürüdüğümüz hâlde menzile zor yetiştik; bu yazıyı bu gün zor bitiririm.

sıf. [bu da Fârisîden me’hûz olsa gerek] 1. Güç, müşkül, suûbetli: zor iş, zor ders. 2. Zahmetli, meşakkatli: rençberlik pek zordur; zor vazîfe. ≡ h. 1. Güç, suûbetle: ben bu dersi zor öğrenirim; bu işi zor yapar. 2. Gayr-i me’mûl sûrette, ancak, dar darına: akşama kadar yürüdüğümüz hâlde menzile zor yetiştik; bu yazıyı bu gün zor bitiririm.

iz. Yalan, kizb, asılsız ve sahte iş: شاهد زور şâhid-i zûr = yalan şâhit.

s. (pl. ازوار) 1. A breast, chest, bosom. 2. (vulg. zor) Name of a district on the Euphrates, in the province of Aleppo.

vn. A paying a visit; a visit.

vn. & s. A being awry, crooked, or distorted; crookedness, distortion; being out of the square.

s. 1. Strength, might, force; energy. 2. Violence. 3. Compulsion, constraint. 4. A necessity, a need. 5. A disease. 6. A difficulty.

a. Hard, difficult.

vulg. zor s. A lie, falsehood.

s. pl. of زائر As زوار .

Güç, muhal bir maddeyi izahen irat olunur. Elfâz-ı reddiyeden maduttur.

Kuvvet, zor, hata, yalan. Az kullanılan anlamları ise şunlardır; yalancı, sahte, güç, uydurma, yapma, sahtekarlık, taklit, kudret, yalancı şahitlik, gerçek olmayan, yanlışlık, iftira, ifk, bühtan.

Sahtesini yapmak, taklit etmek. Az kullanılan anlamları ise şunlardır; kalp para basmak, kalpazanlık etmek, tahrif etmek, bozmak, resmi sonuçlarla değiştirmek için oynamak, taklidini yapmak, allayıp pullamak, gezdirmek, yalan söylemek, yalan kabul etmek, süsleyip püslemek.

Eğrilik, yanlışlık, dürüst olmama, şaşılık. Az kullanılan anlamları ise şunlardır; eğim, vefasızlık, meyil, çarpıklık.

Göğsün üst kısmı, boğaz. Az kullanılan anlamları ise şunlardır; boğaz dibi, ziyaret, ziyaretçi, anat. göğüs, toraks, göğüs, göğüs kafesi.

زور

{تزاور}: تميل.

(زَ وَ) (ص. ق.) فوق، زبر.

(زَ یا زُ) (اِ.) (زردشتی) آبی است که به دست یکی از موبدان، پاک و مقدس شده، خوردنی مایع و آبکی ؛ مق. می‌زد.

[ ع. ] (اِ.) دروغ، باطل.

[ په. ] (اِ.) نیرو، توانایی.