a. & adv. See صالت .

Sulphate of magnesia having cathartic qualities; – originally
prepared by boiling down the mineral waters at Epsom, England, –
whence the name; afterwards prepared from sea water; but now from
certain minerals, as from siliceous hydrate of magnesia.

sıf. h. ba: صالت salt.

a. 1. Mere, unaccompanied by anything else. 2. adv., Merely, only, solely.

اَلصَّلْتُ [es-salt] (sâd’ın fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Vücûd-ı insânîde şol alına denir ki gurre gibi açık ve rûşen ve tâb-dâr ola; yukâlu: جَبِينٌ صَلْتٌ أَيْ وَاضِحٌ بَرَّاقٌ 'Alâ-kavlin düz ve bâriz ve küşâde olanına denir ki yumru mukâbilidir, sıfât-ı medâyihtendir. Ve صَلْتٌ [salt] Mücellâ ve musaykal ve âb-dâr olan işlek zağlı kılıca denir. Ve varsak ve yatağan makûlesi büyük bıçağa denir; bunda sâd’ın zammıyla da lügattir; yukâlu: ضَرَبَهُ بِالصَّلْتِ أَيِ السِّكِّينِ الْكَبِيرَةِ Ve umûr ve mesâlihte ikdâmlı çîre ve kâr-güzâr adama ıtlâk olunur. Ve صَلْتٌ [Salt] Bir recül adıdır. Ve masdar olur, at oynatmak ma’nâsına; yukâlu: صَلَتَ الْفَرَسَ صَلْتًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا رَكَضَهُ

sıf. Yalnız, tek, mücerred, sâde: salt ben gideceğim; salt siz gelmelisiniz; salt hamurdan yapılmış börek. ≡ h. Ancak, yalnız, şu kadar ki: bu iş olacak salt ben göremeyeceğim.

i. tuz. The soup needs more salt. (Çorbanın daha fazla tuza ihtiyacı var.)

Yalnız, sadece tek, sırf.

Bkz. صالت salt ve صالته salta.

a. 1. Hard. 2. Strong. 3. Sharp (tongue). 4. Sharp tongued. 5. A town beyond Jordan, in south-eastern Syria.