(a. i. c. : dirân) : 1) ev 2) yer. 3) yurt.

(f. i.) : dar ağacı.

(f. s.) : 1) tutan. Defter-dâr : defter tutan. Bayrak-dâr : bayrak tutan. gibi. 2) sahip, mâlik, li. Alâka-dâr : alakalı, ilgili. Hisse-dâr : hisseli. Hükümdar : hükme sahip, hükme mâlik.

(f. i.) : savaş, [dâima eşanlamı, olan “gîr” ile beraber kullanılır].

sıf. 1. Bol ve geniş olmayan, sıkı, dîk, teng: dar esvâb, dar sokak, dar mahal. 2. Az, gayr-i kâfî, ancak yetişecek kadar: dar vakit. 3. Sıkıntılı, müzâyakada bulunan, zarûret çeken: dar kaldık. 4. Sabırsız: içi dar adam ≡ i. 1. Dar mahal, geniş olmayan yer: dara gelmek. 2. Zarûret, ızdırâb, sıkıntı: darda kalmak. 3. Mecburiyyet, ıztırâr, sıkı: dar görürsen. ≡ h. Ancak, güç hâl ile: dar kaçmak: kendini dar eve attı; dar yetişmek.

sıf. 1. Bol ve geniş olmayan, sıkı, dîk, teng: dar esvâb, dar sokak, dar mahal. 2. Az, gayr-i kâfî, ancak yetişecek kadar: dar vakit. 3. Sıkıntılı, müzâyakada bulunan, zarûret çeken: dar kaldık. 4. Sabırsız: içi dar adam ≡ i. 1. Dar mahal, geniş olmayan yer: dara gelmek. 2. Zarûret, ızdırâb, sıkıntı: darda kalmak. 3. Mecburiyyet, ıztırâr, sıkı: dar görürsen. ≡ h. Ancak, güç hâl ile: dar kaçmak: kendini dar eve attı; dar yetişmek.

s. (pl. دیار , ادوار) 1. A house, a mansion; the whole premises of an establishment. 2. A country, a region. 3. A city, town, village, hamlet. 4. A world. 5. Name of an ancient Arabian idol.

s. 1. A tree. 2. A stick of timber; a beam, a rafter. 3. Wood; timber. 4. A pole set up. 5. A gibbet, or, a derrick. 6. A having, a possessing; possession. 7. (in compounds) That has, holds, possesses.

adv. Very, quite, entirely, in.