s. (pl. عظام) A bone.

اَلْعَذْمُ [el-'azm] ('ayn’ın fethi ve zâl-ı mu’cemenin sükûnuyla) Bir nesneyi cefâ ile ısırmak ve ekl etmek. Ve عَذْمٌ ['azm] Bir kimseyi dilleyip levm etmeğe dahi derler. Ve عَذْمٌ [‘azm] Def’ ma’nâsına dahi gelir; yukâlu: عَذَمَهُ عَنْ نَفْسِهِ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي أَيْ دَفَعَهُ

اَلْعَظْمُ [el-'azm] ('ayn’ın fethiyle) Kemiğe denir, Fârisîde ustuhân derler; cem’i أَعْظُمٌ [a’zum]dur, أَفْلُسٌ [eflus] gibi ve عِظَامٌ ['izâm]dır 'ayn’ın kesriyle ve عِظَامَةٌ [‘izâmet]tir, âhirindeki hâ-i te’nîs cem’ içindir. Ve عَظْمٌ [‘Azm] Bir mevzi’ adıdır. Ve عَظْمُ الرَّحْلِ ['azmu’r-rahl] Semerin edevât ve esbâbsız ahşâbından 'ibârettir. Ve عَظْمُ الْفَدَّانِ [azmu’l-feddân] Ucuna saban demiri geçirdikleri tahtadır ki saban eneği ta’bîr olunur.

s. (pl. عضام) 1. A winnowing-fork, 2. The grasp of an archery bow. 3 The root of the tail.

vn. & s. 1. A biting. 2. A champing. 3. A reproaching, chiding. 4. A reviling. 5. A driving away with menaces or reproaches.

اَلْعَظْمُ [el-'azm] ('ayn’ın fethiyle) Kemiğe denir, Fârisîde ustuhân derler; cem’i أَعْظُمٌ [a’zum]dur, أَفْلُسٌ [eflus] gibi ve عِظَامٌ ['izâm]dır 'ayn’ın kesriyle ve عِظَامَةٌ [‘izâmet]tir, âhirindeki hâ-i te’nîs cem’ içindir. Ve عَظْمٌ [‘Azm] Bir mevzi’ adıdır. Ve عَظْمُ الرَّحْلِ ['azmu’r-rahl] Semerin edevât ve esbâbsız ahşâbından 'ibârettir. Ve عَظْمُ الْفَدَّانِ [azmu’l-feddân] Ucuna saban demiri geçirdikleri tahtadır ki saban eneği ta’bîr olunur.

(a. i.) : kasıt, niyet, karar, (bkz. : cezm).

(a. i. c. : izam) : kemik, (bkz. : istihân).

iz. ar. 1. Niyyet-i katiyye, katiyyen kasd, tasmîm: bu sene îfâ-yı hacc etmeye azmettim. 2. Kasd-ı kat‘î ile yola girme, hareket etme, müteveccih olma: azm-i sefer etti; Şam’a azm eyledi.

vn. & s. 1. A proceeding with determination and fixed purpose; determination, resoIution. 2. A beginning, undertaking, a setting out.