اَلنَّضْرَةُ [en-nadret] (nûn’un fethi ve dâd-ı mu’cemenin sükûnuyla) İsmdir, tâzeliğe ve terliğe denir; yukâlu: لَهُ نَضْرَةٌ أَيْ نَعْمَةٌ Ve 'ayş ve zindegânî ma’nâsınadır; yukâlu: زَادَ اللهُ نَضْرَتَهُ أَيْ عَيْشَهُ Ve gınâ ve yesâr ma’nâsınadır. Ve hüsn ve revnak ve letâfet ma’nâsınadır. Ve نَضْرَةٌ [nadret] ve نُضُورٌ [nudûr] (قُعُودٌ [ku’ûd] vezninde) ve نَضَارَةٌ [nedâret] (كَرَامَةٌ [kerâmet] vezninde) ve نَضَرٌ [nedar] (fethateynle) Masdarlardır, ter ü tâze ve hoş ve revnak-dâr olmak ma’nâsına; yukâlu: نَضَرَ الشَّجَرُ وَالْوَجْهُ وَاللَّوْنُ وَنَضُرَ وَنَضِرَ نَضْرَةً وَنُضُورًا وَنَضَارَةً وَنَضَرًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالْخَامِسِ وَالرَّابِعِ إِذَا نَعُمَ وَحَسُنَ وَلَطُفَ Ve نَضَرٌ [nedar] Bu ma’nâda müte’addî olur; yukâlu: نَضَرَهُ اللهُ نَضْرًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ أَيْ جَعَلَهُ نَاضِرًا

اَلنِّضْرُ [en-nidr] (nûn’un kesriyle) Zevceye ıtlâk olunur; yukâlu: نِضْرُ الرَّجُلِ أَيِ امْرَأَتُهُ

Güzel görünmek, taze olmak, parlamak.

اَلنَّضْرُ [en-nadr] (nûn’un fethi ve dâd’ın sükûnuyla) ve اَلنَّضِيرُ [en-nedîr] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) ve اَلنُّضَارُ [en-nudâr] (غُرَابٌ [gurâb] vezninde) ve اَلْأَنْضَرُ [el-endar] (أَحْمَرُ [ahmer] vezninde) Altına denir, ذَهَبٌ [zeheb] gibi. 'Alâ-kavlin gümüşe denir, فِضَّةٌ [fiddat] gibi. نَضْرٌ [nadr]ın cem’i نِضَارٌ [nidâr] gelir nûn’un kesriyle ve أَنْضُرٌ [endur] gelir, أَفْلُسٌ [eflus] gibi. Ve نَضْرٌ [Nadr] Esâmîdendir: Nadr b. Kinâne, أَبُو قُرَيْشٍ [ebû kureyş]tir. Ve 'Abbâs b. el-Fadl b. Zekeriyyâ b. Yahyâ b. en-Nadr en-Nadravî muhaddistir. Ve huseyn b. hasen b. en-Nadr b. hakîm en-Nadrî ve oğlu kâdî 'Abdullâh ve şeyhü’l-islâm Yûnus b. tâhir en-Nadrî muhaddislerdir. Ve نُضَارٌ [nudâr] (غُرَابٌ [gurâb] vezninde) Tibr cinsinden cevher-i hâlise denir. Ve haşebe ve tahtaya ve keresteye denir. Ve yemiş veren ılgın ağacına denir, أَثْلٌ [esl] gibi, ‘alâ-kavlin yağmur suyuyla neşv ü nemâ bulanına yâhûd uzun ve dalları doğru ve hemvâr olanına yâhûd cebelî nev’ine denir. Ve نُضَارٌ [nudâr] Bir nev’ haşeb ismidir, ondan ba’zı kavata makûlesi evânî düzerler ve minber-i Nebevî 'aleyhi’s-selâm ondan ma’mûl idi. Şârih der ki bu dahi ılgın nev’indendir.

Güzel görünmek, taze olmak, parlamak.

Güzel görünmek, taze olmak, parlamak.

(a. i.) : 1) altın, (bkz. : zeheb, zer). 2) tazelik, (bkz. : nadar).

(a. i.) : altın. (bkz. : zeheb, zer).

Parlak ve güzel. Az kullanılan anlamları ise şunlardır; taze, yumuşak, sağlık ve afiyet dolu, yaş.

Parlatmak. Az kullanılan anlamları ise şunlardır; güzelleştirmek.