اَلنُّزُلُ [en-nuzul] (zammeteynle) Şol nesnedir ki bir menzile konan kimse için ihzâr olunur.

اَلْأَنْزَالُ [el-enzâl] (hemzenin fethiyle) Cem’i, نُزُلٌ [nuzul]ler ma’nâsına. Ve نُزُلٌ [nuzul] رَيْعٌ [rey’] ma’nâsına dahi gelir ki رَيْعٌ [rey’] ziyâdelik ve fâ’ideli olmak ma’nâsınadır. Ve نُزُلٌ [nuzul] kavm birbiri üzerine konmağa dahi derler. Kâlallâhu ta’âlâ: ﴿لَهُمْ جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ نُزُلًا﴾ (الكهف، 107) ve yukâlu. مَا وَجَدْنَا عِنْدَكُمْ نُزُلًا

اَلنُّزُولُ [en-nuzûl] (شُمُولٌ [şumûl] vezninde) ve اَلْمَنْزَلُ [el-menzel] (مَقْعَدٌ [mak’ad] vezninde) Konmak ma’nâsınadır; yukâlu: نَزَلَهُمْ وَنَزَلَ بِهِمْ وَعَلَيْهِمْ نُزُولًا وَمَنْزَلًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا حَلَّ Mü’ellifin Basâ’ir’de beyânına göre inmek ma’nâsına mevzû’dur, konmak ma’nâsı lüzûm 'alâkasıyla mecâzdır. Ve نُزُولٌ [nuzûl] hâssatan huccâc Minâ’ya gelip konmak ma’nâsınadır; yukâlu: نَزَلَ الْقَوْمُ إِذَا أَتَوْا مِنًى

اَلنَّزِلُ [en-nezil] (nûn’un fethi ve zâ’nın kesriyle) Yağan yağmuru içmeyen yer; yukâlu: أَرْضٌ نَزِلَةٌ وَمَكَانٌ نَزِلٌ إِذَا كَانَ بَيِّنَ النَّزَالَةِ وَيُقَالُ نَزِلَ الْمَكَانُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Ve نَزِلٌ [nezil] Sık olan hatta dahi derler; yukâlu: خَطٌّ نَزِلٌ أَيْ مُجْتَمِعٌ

s. (pl. انزال) 1. A halting-station, where travelers bivouac. 2. Provisions, especially, provisions for a march or journey.

اَلنِّزْلُ [en-nizl] (nûn’un kesriyle) Top ve müctemi’ nesneye denir.

اَلنَّزَلُ [en-nezel] (fethateynle) Bu dahi ekilmiş ekinin bereketliliğine ve onatlığına denir; yukâlu: زَرْعٌ ذُو نَزَلٍ أَيْ رَيْعٍ وَنَمَاءٍ Ve masdar olur, ekin pek onup bitmek ma’nâsınadır; yukâlu: نَزِلَ الزَّرْعُ نَزَلًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا رَاعَ وَنَمَى Ve نَزَلٌ [nezel] Yağmura ıtlâk olunur; yukâlu: سَحَابٌ ذُو نَزَلٍ أَيْ مَطَرِ

(a. i. c. : enzâl) : 1) konak yeri. 2) misafir için hazırlanan yemek. nüzul emini : tar. konakçı başı.

اَلنَّزِيلُ [en-nezîl] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) Bu dahi bereketli ta’âma denir; yukâlu: طَعَامٌ نَزِيلٌ أَيْ ذُو بَرَكَةٍ Ve kısar ve noksânı olmayıp endâmı tâmm olan libâsa denir; yukâlu: ثَوْبٌ نَزِيلٌ أَيْ كَامِلٌ Ve mihmâna denir; yukâlu: هُوَ نَزِيلُهُ أَيْ ضَيْفُهُ

اَلنَّزَلُ [en-nezel] (fethateynle) Kezâlik ziyâdelik ma’nâsınadır; yukâlu: طَعَامٌ كَثِيرُ النُّزُلِ وَالنَّزَلِ