اَلْفَنَكُ [el-fenek] (fethateynle) Şol cânver derisidir ki ondan kürk edinirler. Sâhib-i kâmûsفَنَكٌ [fenek] kürk cinsinden eşrefi ve a’delidir demiş ve sâhib-i surâh sansar kürküdür demiş, pes birbirine muhâlif olur, te’emmül oluna. Ebû ‘Ubeyd eyitti: Bir a’râbîye filân kimse ayak donuna فَنَكٌ [fenek] kürkü kılmıştır dediler, eyitti: إِلْتَقَى الثُّرَيَّانِ Ya’nî فَنَكٌ [fenek] kılları ile dübürü kılları cem’ oldu demiş. Ve إِلْتَقَى الثُّرَيَّانِ kelâmını tâ’ife-i 'Arab yağmur ka’r-ı zemînde olan nem-nâk toprağa vâsıl oldukta isti’mâl eder, pes kelâm-ı 'Arabîde isti’mâli ber-vech-i teşbîh olur.

فنك:
[في الانكليزية] Fanack (one part over ten thousands of a day by the Greeks)
[ في الفرنسية] Fanac (une part sur dix mille d’un jour chez les Grecs)
بالنون، وهو جزء من عشرة آلاف من أجزاء اليوم، وقد مرّ في بيان تاريخ الروم.

اَلْفِنْكُ [el-fink] (fâ’nın kesriyle) Bu dahi kapıya denir, بَابٌ [bâb] ma’nâsına. Ve geceden bir sâ’ate ve bir bölüğe denir; fâ’nın zammıyla da lügattır.

s. A jolly pleasure trip or lounge.

s. The north African fox, megalotis zerda, vulpes zaarensis.

اَلْفَنْكُ [el-fenk] (fâ’nın ve nûn’un sükûnuyla ve fethateynle) 'Aceb ve ta’accüb ma’nâsınadır. Ve bir kimseye ta’addî eylemek ma’nâsınadır; yukâlu: فَنَكَ عَلَيْهِ فَنْكًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا تَعَدَّى عَلَيْهِ Ve lecc ve ısrâr eylemek ma’nâsınadır; yukâlu: فَنَكَ فِيهِ إِذَا لَجَّ Ve gâlib olmak ma’nâsınadır; yukâlu: فَنَكَ عَلَيْهِ إِذَا غَلَبَ Ve yalan söylemek ma’nâsınadır; yukâlu: فَنَكَ الرَّجُلُ إِذَا كَذَبَ Ve فَنْكٌ [fenk] Kapıya denir, بَابٌ [bâb] ma’nâsına.

iz. ar. Mağrib’e mahsûs bir nevi beyaz sansar ki kürkü makbûldür, Tunus cılkavası.

Çöl tilkisi.

veya فینك fink: i. şetâret, şenlik, açıklık: fink atıp gezmek.

s. A thief’s dark lantern.