a. Large nosed.

s. (n. u. عنابە) 1. The jujube, zizyphus jujuba. 2. The lotus fruit and tree, z. lotus.

اَلْعُنَابُ [el-'unâb] (غُرَابٌ [gurâb] vezninde) Burnu büyük olan kimseye denir; yukâlu: رَجُلٌ عُنَابٌ أَيْ كَبِيرُ الْأَنْفِ Ve Mekke yolunda bir dağın ve bir derenin ismidir. Ve عُنَابٌ ['unâb] عَفَلٌ ['afel] ya’nî ba’zı hatunların fercinde debelik gibi hâdis olan şişe denir; 'alâ-kavlin بَظْرٌ [bazr] ya’nî fercin vasatında olan lahm-ı zâ’ide denir ki dılak ta’bîr olunur. Ve عُنَابُ ['Unâb] Mâlik b. Nuveyre’nin feresi adıdır. Ve عُنَابٌ ['unâb] Küçük kara dağa denir. Ve uzun değirmi dağa denmekle azdâddan olur.

s. A seller of grapes.

اَلْعُنَابُ [el-'unâb] (غُرَابٌ [gurâb] vezninde) Burnu büyük olan kimseye denir; yukâlu: رَجُلٌ عُنَابٌ أَيْ كَبِيرُ الْأَنْفِ Ve Mekke yolunda bir dağın ve bir derenin ismidir. Ve عُنَابٌ ['unâb] عَفَلٌ ['afel] ya’nî ba’zı hatunların fercinde debelik gibi hâdis olan şişe denir; 'alâ-kavlin بَظْرٌ [bazr] ya’nî fercin vasatında olan lahm-ı zâ’ide denir ki dılak ta’bîr olunur. Ve عُنَابُ ['Unâb] Mâlik b. Nuveyre’nin feresi adıdır. Ve عُنَابٌ ['unâb] Küçük kara dağa denir. Ve uzun değirmi dağa denmekle azdâddan olur.

اَلْعَنَّابُ [el-'annâb] (شَدَّادٌ [şeddâd] vezninde) Üzüm satan kimseye denir. Ve عَنَّابٌ ['Annâb] hureys en-Nebhânî nâm kimsenin pederi ismidir. Cevherî’nin 'Annâb b. Ebî hârise ta’bîri galattır, zîrâ o tâ-yı fevkiyye ile 'Attâb’dır. Şârih der ki Cevherî onda erbâb-ı lügatten çok zevâta muvâfakat eylemiştir.

(a. i.) : bot. (bkz. : unnâb).

(a. i.) : üzümcü.

iz. ar. [tr. zebân-zedî: hunnâb] Kabuğu kırmızı ve çekirdeği pek sert bir cins küçük meyve, çiğde; عناب رنك unnâb-reng = unnâb renginde, kırmızı. [büyüğüne “çilan” denilir.]

اَلْعُنَّابُ [el-'unnâb] (رُمَّانٌ [rummân] vezninde) Bu ismle ma’rûf meyvedir. Ve أَرَاكٌ [erâk] ya’nî misvâk ağacının yemişine denir ki بَطْمٌ [batm] kadar ve kemâliyle oldukta siyâh ve bir mikdâr halâvetli olur, edviyedendir.