اَلْعِبْرَةُ [el-'ibret] ('ayn’ın kesri ve bâ’nın sükûnuyla) İsmdir, إِعْتِبَارٌ [i’tibâr]dan. Ve عِبْرَةٌ ['ibret] Geçmiş nesnelere i’tibâr etmek.

اَلْعِبْرَةُ [el-'ibret] ('ayn’ın kesri ve bâ’nın sükûnuyla) İsmdir, إِعْتِبَارٌ [i’tibâr]dan. Ve عِبْرَةٌ ['ibret] Geçmiş nesnelere i’tibâr etmek.

اَلْعَبْرَةُ [el-'abret] (تَمْرَةٌ [temret] vezninde) ve اَلْعِبَارَةُ [el-'ibâret] (كِتَابَةٌ [kitâbet] vezninde) İsmlerdir, mâ-fi’z-zamîri beyân eden kelâma denir; tekûlu: أَعْرَبْتُ عَمَّا فِي الضَّمِيرِ بِالْعَبْرَةِ وَالْعِبَارَةِ وَهُوَ حُسْنُ الْعَبْرَةِ وَالْعِبَارَةِ وَهُوَ الْكَلاَمُ الْعَابِرُ مِنْ لِسَانِ الْمُتَكَلِّمِ إِلَى سَمْعِ السَّامِعِ Ve عَبْرَةٌ ['abret] Henüz göz içre olup taşra cereyân eylememiş olan göz yaşına denir, 'alâ-kavlin derûn-ı sînede mütereddid olan bükâya denir ve 'alâ-re’yin bükâsız olan hüzn ve endûha denir. Kavl-i evvele göre mâ-ye’ûlü ileyhi ve ahîrlere göre sebebiyyet-i 'âdiyye münâsebetiyledir. Cem’i عَبَرَاتٌ ['abarât] gelir, fetehâtla ve عِبَرٌ ['iber] gelir, عِنَبٌ ['ineb] vezninde. Kâle fi’l-Esâs: تَحَلَّبَتْ عَبْرَتُهُ أَيْ دَمْعَتُهُ وَتَقُولُ لاَ عِبْرَةَ بِعَبْرَةِ مُسْتَعْبَرٍ مَا لَمْ تَكُنْ عَبْرَةَ مُعْتَبِرٍ

advl. accus. indef. As a deterrent example.

اَلْعِبْرَةُ [el-'ibret] ('ayn’ın kesriyle) 'Aceb ma’nâsınadır ki ismdir.

اَلْعَبْرَةُ [el-'abret] (تَمْرَةٌ [temret] vezninde) ve اَلْعِبَارَةُ [el-'ibâret] (كِتَابَةٌ [kitâbet] vezninde) İsmlerdir, mâ-fi’z-zamîri beyân eden kelâma denir; tekûlu: أَعْرَبْتُ عَمَّا فِي الضَّمِيرِ بِالْعَبْرَةِ وَالْعِبَارَةِ وَهُوَ حُسْنُ الْعَبْرَةِ وَالْعِبَارَةِ وَهُوَ الْكَلاَمُ الْعَابِرُ مِنْ لِسَانِ الْمُتَكَلِّمِ إِلَى سَمْعِ السَّامِعِ Ve عَبْرَةٌ ['abret] Henüz göz içre olup taşra cereyân eylememiş olan göz yaşına denir, 'alâ-kavlin derûn-ı sînede mütereddid olan bükâya denir ve 'alâ-re’yin bükâsız olan hüzn ve endûha denir. Kavl-i evvele göre mâ-ye’ûlü ileyhi ve ahîrlere göre sebebiyyet-i 'âdiyye münâsebetiyledir. Cem’i عَبَرَاتٌ ['abarât] gelir, fetehâtla ve عِبَرٌ ['iber] gelir, عِنَبٌ ['ineb] vezninde. Kâle fi’l-Esâs: تَحَلَّبَتْ عَبْرَتُهُ أَيْ دَمْعَتُهُ وَتَقُولُ لاَ عِبْرَةَ بِعَبْرَةِ مُسْتَعْبَرٍ مَا لَمْ تَكُنْ عَبْرَةَ مُعْتَبِرٍ

Gözyaşı. Az kullanılan anlamları ise şunlardır; gözyaşı damlası, damla.

İbret, öğüt, ders, önem. Az kullanılan anlamları ise şunlardır; ikaz, önemli miktar, tembih, ehemmiyet, nasihat, önemli şey, ihtar.

اَلْعَابِرَةُ [el-'âbiret] Câ’ize ve sâyiga ma’nâsına müsta’meldir; yukâlu: لُغَةٌ عَابِرَةٌ أَيْ جَائِزَةٌ

اَلْعُبْرَةُ [el-'ubret] (‘ayn’ın zammıyla) Bir خَرَزَةٌ [harezet] ya’nî ba’zı zî-kıymet cevherlerden masnû’ bir tâc ismidir ki ümerâ-i’Arabdan Rebî’a b. el-harîs telebbüs eder idi, bu sebeble ذُو الْعُبْرَةِ [zu’l-'Ubret] ile mülakkab olmuş idi.