iz. ar. dağ, cebel. n. ≡ ih. “Tûrisînâ” denilen meşhûr dağ ki Hazret-i Mûsa (a.s.)'ın vahye nâil oldukları mahaldir.

اَلطَّوْرُ [et-tavr] (جَوْرٌ [cevr] vezninde) تَارَةٌ [târet] ma’nâsınadır ki bir kerre ve def’a demektir, Fârisîde yek-bâr mürâdifidir; tekulu: أَتَيْتُهُ طَوْرًا بَعْدَ طَوْرٍ أَيْ تَارَةً بَعْدَ تَارَةٍ Cem’i أَطْوَارٌ [atvâr] gelir. Ve bir şey’in hadd ve mikdârınca olan nesneye, 'alâ-kavlin râst ve hemvâr hizâsında olan şey’e denir; طُورٌ [tûr] ve طَوَارٌ [tavâr] dahi bu ma’nâyadır, ke-mâ se-yuzkeru. Ve iki nesne aralığında olan hadd ve fâsılaya denir. Ve kadr ve mikdâr ma’nâsınadır; yukâlu: عَدَى طَوْرَهُ أَيْ قَدْرَهُ Ve طَوْرٌ [tavr] Masdar olur, bir nesnenin çevresini çizginmek ma’nâsınadır; yukâlu: طَارَ حَوْلَ الشَّيْءِ يَطُورُ طَوْرًا إِذَا حَامَ

iz. ar. cm: etvâr. 1. Sûret-i hareket, hâl, edâ, tarz: tavrı hiç hoşuma gitmiyor; etvâr-ı mahsûsası vardır. 2. tr. Yapma ve sahte hâl ü hareket, azamet, gösteriş: bu adamın tavrı hiç çekilemez; artık onun da etvârından geçilmez.

i. ağ, örgü. ≡ sıf. ağ ve örgü sûretinde yapılmış: tor takye, tor kuşak.

i. ağ, örgü. ≡ sıf. ağ ve örgü sûretinde yapılmış: tor takye, tor kuşak.

sıf. h. fa. Uzak, baîd.

Geliştirmek, ilerletmek. Az kullanılan anlamları ise şunlardır; (ülke) البِلاَد kalkındırmak, büyütmek, artırmak, yükseltmek, model değiştirmek, bir halden başka bir hale koymak.

(a. i. c. : elvSt) : 1) hal, edâ, gidiş; davranış. 2) yapmacık; gösteriş, büyüklük. 3) mûsikîde tutulan şahsî ve üstâdâne tarz.

Dağ.

i. ağ, örgü. ≡ sıf. ağ ve örgü sûretinde yapılmış: tor takye, tor kuşak.