اَلضَّالُّ [ed-dâll] ve اَلضَّلُولُ [ed-dalûl] (صَبُورٌ [sabûr] vezninde) Azgın, güm-râh ma’nâsınadır; evvel bâb-ı sânîden, sânî râbi’dendir.

اَلضِّلُّ [ed-dill] (dâd’ın kesriyle ve zammıyla) ضَلَالٌ [dalâl]dan ismdir, azgınlığa denir; ve minhu kavluhum mübâlagaten: هُوَ ضِلُّ بْنُ ضِلِّ بْنِ ضِلٍّ أَيْ مُنْهَمِكٌ فِي الضَّلَالَةِ أَوْ لَا يُعْرَفُ هُوَ وَأَبُوهُ أَوْ لَا خَيْرَ فِيهِ Ve tefsîr-i sânîye göre ضِيَاعٌ [diyâ’] ma’nâsından olur.

اَلضُّلُّ [ed-dull] (dâd’ın zammıyla) Azmağa denir ki zikr olundu. Ve gaybûbet ve fikdân ma’nâsına müsta’meldir; ve minhu’l-meselu: “يَا ضُلَّ مَا تَجْرِي بِهِ الْعَصَا” أَيْ يَا فَقْدَهُ وَيَا تَلَفَهُ Bu meseli ibtidâ melik-i Cezîre olan Cezîme’nin hemşîre-zâdesi 'Amr tekellüm eyledi. Ve عَصَا ['asâ] Cezîme’nin bindiği kısrağın ismidir ki be-gâyet yüğrük idi, vaktâ ki melike-i hîre olan Zebbâ’nın desîsesiyle Cezîme mezbûre tarafına 'âzim ve dâm-ı hîlesine giriftâr oldukta vezîri olan kasîr feres-i merkûmeye binip geriye firâr eyledi, vusûlünde 'Amr, kasîr’i عَصَا [‘asâ] üzere tek ü tenhâ ıraktan gördükte kelâm-ı mezbûru tekellüm eyledi; tevakku’-ı şerr ü şûr ma’rizinde îrâd olunur.

s. Error, aberration; perdition.